Tembel Uğurböceği | الخُنْفُوسةُ الكَسُولةُ |
Tembel bir uğur böceğinin yeryüzüne çıkmayı reddettiği anlatılır | يُحْكَى أنَّ خُنْفُسَةً صَغِيرَةً كَانَتْ تَرْفُضُ أَنْ تَخْرُجَ إلى سَطْحِ الأَرْضِ. |
Gerçekten çok tembeldi | ولَقَدْ كَانَتْ كَسُولَةً جِدًّا. |
Vakit onun için bir anlam ifade etmiyordu | وَ لاَ يَعْنِي لَهَا الوَقْتُ شَيْءً. |
Fakat zavallı annesi bu duruma razı değildi | لَكِنَّ وَالِدَتَهَا المِسكِينَة لَمْ تَكُنْ رَاضِيَّةً عَنْ هَذَا الْحَالِ. |
Ondan (dışarı) çıkmasını istediğinde hep havayı mazeret göstererek reddederdi | و عِنْدَ مَا كَانَتْ تَطْلُبُ مِنْهَا الخُرُوجَ كَانَتْ دَائِمًا تَرْفُضُ بِحُجَّةِ الْجَوِّ. |
Kış geldiğinde “hava çok soğuk, çıkamam” der, | فعِنْدَ مَا يَأْتِي الشِّتَاءُ تَقُولُ إنَّ الجَوَّ بَارِدٌ جِدًّا لا أَسْتَطِيعُ الخُرُوجَ. |
Yazın ise “Hava sıcak, çıkmak istemiyorum” derdi. | وَ فِي الصَّيفِ تَقُولُ الجَوُّ حَارٌّ لا أُرِيدُ الخُرُوج. |
Son baharda “Hava (rüzgar) çok şiddetli, beni uzağa fırlatmasını istemiyorum” der, | و في الخَريفِ تَقُولُ إنَّ الهوَاءَ شَدِيدٌ جِدًّا لا أُرِيد أَنْ يَقْذِفَنِي لِلْبَعِيدِ. |
İlk baharda ise “yüksek çiçekler her yeri dolduruyor, kaybolmaktan korkuyorum” derdi. | و فِي الرَّبِيعِ تَقُول إنَّ الاَزْهَارَ العَالِيَةَ تَمْلَئُ المَكَانَ أَخَافُ أنْ أَضِيعَ. |
Anne: Haydi uğurböceği, ne kadar güzel olduğunu görmek için yüzeye çık. | الام: هَيَّا يا خُنْفُسَة، إصْعَدِي إلى الأَرْضِ لِتَرَي كَمْ هِيَ جَمِيلَة. |
Uğurböceği: Anne, uyumak istiyorum! | الخنفسة: أُمِّي، أُرِيدُ أَنْ أَنَامَ. |
Günlerden bir gün, uğurböceği uyandı ve aynanın önünde durdu. | و فِي يَوْمٍ مِنْ الأَيَّامِ إسْتَيْقَظَتْ الخُنْفُسَة و وَقَفَتْ أمَامَ المِرْآةِ. |
(aynada) Kendine bakınca (birden) bağırmaya ve ağlamaya başladı | و عِنْدَ مَا نَظَرَتْ إلى نَفْسِهَا بَدَأَتْ بِالصُّرَاخِ و الْبُكَاءِ. |
Uğurböceği: Anne, sırtımı süsleyen beneklerim kaybolmuş! | الخنفسة: أُمِّي، لقَدْ إِخْتَفَتْ بقَاعِي الَّتِي كَانَتْ تُزَيِّنُ ظَهْرِي. |
Uğurböceği gerçekten korkmuş. Fakat annesi (bunun) sebebini biliyordu. | كَانَتْ الخُنْفُسَةُ خَائِفَةً جدًّا. لَكِنَّ وَالِدَتَهَا عَرَفَتْ السَّبَبَ. |
Anne: (bunu yapan) dört mevsim, uğurböceği. | الأم: إنَّها فُصُولُ الأَرْبَعَةُ يا خُنْفُسَة. |
Sen o mevsimlerden hiçbirinde çalışmadığın için sana kızmışlar. | لقد غَضِبَت مِنكِ لِأَنَّكِ لاَ تَعْمَلِينَ في أيِّ فَصْلٍ مِنْهَا. |
Uğurböceği: Çözüm ne? Bu şekilde beneksiz kalmak istemiyorum! | الخنفسة: و ما الحَلُّ؟ لا أُرِيدُ أَنْ أَبْقَى هكَذَا دُونَ بُقَاعٍ. |
Annesi ona çözümün yeryüzüne çıkması | لَكِنَّ وَالِدَتَهَا قَالَتْ لَهَا إنَّ الحَلَّ هُوَ أَنْ تَخْرُجَ إلى سَطْحِ الأَرْضِ. |
Ve dört mevsimle birlikte yolculuk yapması olduğunu söyledi. | و تَرْحَلَ مَعَ الفُصُولِ الأَرْبَعَة |
Her bir yolculukta mevsim ona dört beneğinden birini iade edecekti | و مع كُلِّ الرِّحْلَةِ سَوْفَ يُعِيدُ لَها الفَصْلُ بُقَعَةً مِنْ بُقَاعِهَا الأرْبَعَة. |
Uğur böceği hedeflerine odaklandı (karar verdi) | حَزَمَتْ الخُنفُسَة أَغْرَاضَهَا. |
Yüzeye çıkınca yüksek (uzun) çiçekler buldu | عِنْدَ ما صَعِدَتْ إلى السطحِ وَجَدَتْ أَزْهَارًا عَالِيَةً. |
Uğur böceği gerçekten korktu | كانَتْ الخُنفُسَة خَائِفَةً جِدًّا. |
Fakat çiçeklerden biri ona eğildi. | لَكِنَّ إِحْدَى الزَهْرَاتِ حَانَتْ لَها. |
Çiçek: Uğur böceği, üstüme tırman | الزهرة: إِصْعَدِي يا خُنْفُسَة على سَطْحِي. |
Uğur böceği çiçeğin üstüne tırmandı | صَعِدَتْ الخُنْفُسَة إلى سَطْحِ الزَّهْرَةِ |
Ve Dünyanın çiçekler, güzel renkler ve kuşlarla dolu (olduğunu) gördü | فوَجَدَتْ الدُّنْيَا مَلِيئَةً بِالأَزْهَارِ وَ الأَلْوَانِ الجَمِيلَةِ و العَصَافِير. |
Uğur böceği: Aman Allah’ım! Bu renkler ne güzel, tüm bu çiçekler, yer çok hoş | الخنفسة: يا الله، مَا أَجْمَلَ هَذِهِ الأَلْوَان، ما كُلُّ هَذِهِ الأَزْهَار، إنَّ المـَكانَ رَائِع. |
Çiçek: bu ilk bahar Uğur böceği | الزهرة: إنَّهُ فَصْلُ الرَّبِيع يا خُنْفُسَة. |
Uğur böceği: İlk bahar? | الخنفسة: الرَّبِيع؟ |
Uğur böceği cehaletinden ilk bahar mevsimine çıkmadığı için kendinden utandı | كَانَتْ الخُنفُسَة خَجِيلَةً مِنْ نَفْسِهَا لِأَنَّها لَمْ تَخْرُجْ في فصلِ الرَّبِيعِ مِنْ جَهْلِهَا. |
Çiçeğe utançla bakmış ve ona sorununu anlattı | نَظَرَتْ إلى الزَّهْرَةِ بِخَجَلٍ و أَخْبَرَتْهَا عَنْ مُشْكِلَتِهَا. |
Çiçek ona şöyle dedi:
Çiçek: Eğer bana ilk baharda çalışmaya söz verirsen sana yardım edeceğim. |
فقالَتْ الزّهرَةُ لَها:
الزهرة: سَوْفَ أُسَاعِدُكِ إذا وَعَدتَنِي أنْ تَعْمَلِي فِي الرَّبِيعِ |
Uğur böceği ilk baharda çalışmayı kabul etti | وَافَقَتْ الخنفسة عَلَى العَمَلِ فِي الرَّبِيعِ. |
Sözüne sadık ve gayretli oldu | و بَدَتْ صَادِقَةً و مُتَحَمِّسَةً. |
Çiçek de ona sırtına koyması için bir benek verdi. | فَاَعْطَتْهَا الزهرَةُ بُقْعَةً لِتَضَعَهَا علَى ظَهْرِهَا. |
Uğur böceği çok sevindi | كانتْ الخنفسة فَرِحَةً جِدًّا. |
Fakat güneş yükselmeye başladı, öyle ki çiçek yavaş yavaş soldu. | لكِنَّ الشَّمْسَ بَدَأَتْ بِالإِرْتِفَاعِ حَتَّى ذَبُلَتْ الزهرةُ شَيْأً فَشَيْأً. |
Uğur böceği: Burada ne yapıyorlar? | الخنفسة: ماذا يَفْعَلُونَ هُنَا؟ |
Aniden bir ses uğur böceğini durdurdu. | لكِنَّ صَوتًا ما إسْتَوْقَفَ الخُنْفُسَة. |
Güneş: sen sen oradaki, burada ne yapıyorsun? | الشمس: انتِ، انتِ هناك، مَاذا تَفْعَلِينَ هُنا؟ |
Uğur böceği: Ben? Ben, ben.. | الخنفسة: أنا؟ أنا، أنا.. |
Güneş: Sen uğur böceğisin ve ben de güneşim. Bu da yaz mevsimi. | الشمس: أنتِ الخُنْفُسَة، و أنا الشَّمْس. و هذا هُوَ الصَّيْف. |
Yazın hava sıcak olur ve herkes yüzmeye ve güneş gözlüğü takmaya başlar | في الصيفِ يُصْبِحُ الجَوُّ حَارًّا و يَبْدَأُ الجَمِيعُ بِالسِّبَاحَةِ و وَضْعِ نَظَّارَاتِ الشَّمْسِيَّةِ. |
Onlarla birlikte yüzmek ister misin? | أَ تُرِيدِينَ أنْ تَسْبَحِي مَعَهُمْ؟ |
Uğur böceği: Evet! Fakat senden bana yardım etmeni istiyorum, çünkü… | الخنفسة: أجَلْ. ولكِنَّنِي أُرِيدُ مِنْكِ أَنْ تُسَاعِدِينِي لَقَدْ.. |
Güneş: Ne istediğini biliyorum. Sırtına bir benek istiyorsun. | الشمس: أعْرِفُ مَاذَا تُرِيدِين. تُرِيدِينَ بُقْعَةً علَى ظَهْرِكَ. |
Fakat önce yaz mevsiminde çalışacağına ve gayretli olacağına dair bana söz vermen lazım. | لكِنَّكِ أَوَّلاً يَجِبُ أَنْ تَعِدِينِي لِأَنْ تَعْمَلِي في فَصْلِ الصَّيْفِ. و تُصبِحِي نَشِيطَة. |
Uğur böceği: Yazı çok sevdim. Yaz mevsiminde daima çalışacağıma sana söz veriyorum. | الخنفسة: لقَدْ أَحْبَبْتُ الصَّيفَ كَثِيرًا أعِدُكِ بِأَنْ أَعْمَلَ دَائِمًا فِي فَصْلِ الصَّيْفِ. |
Benek üzerine yapışır yapışmaz uzağa uçtu | و ما أنْ إِلْتَصَقَتْ البُقْعَةُ عَلَيْهَا حَتَّى طَارَتْ بَعِيدًا. |
Rüzgar şiddetliydi fakat o yanında güzel sarı ağaç yapraklarıyla uçuyordu. | كَانَت الرِّيحُ شَدِيدَةً لَكِنَّهَا كَانَتْ تَطِيرُ و إلى جَانِبِهَا أَوْرَاقُ شَجَرٍ صَفْرَاءُ جَمِيلَة. |
Bir sarı yaprak yanında durdu ve ona sordu: | وَقَفَتْ وَرَقَةٌ صَفْرَاءُ بِجَانِبِهَا وسَأَلَتْهَا: |
Yaprak: Sen kimsin? | الورقة: مَنْ أَنتِ؟ |
Uğur böceği: Ben uğur böceğiyim. | الخنفسة: أنا خُنْفُسَة |
Yaprak: Sen uğur böceğisin, o zaman son bahara hoş geldin. | الورقة: انتِ الخنفسة إِذَنْ أَهْلاً بِكِ في فَصْلِ الخَرِيف. |
Uğur böceği: Rüzgar gerçekten şiddetli. Son bahar böyle midir? | الخنفسة: الرِّيحُ شَدِيدَةٌ جِدًّا. أَ هَكَذَا هُوَ الْخَرِيف؟ |
Yaprak: Evet, Ben son baharı severim. Çünkü rüzgar beni bir çok yere taşır. | الورقة: نعم، و أنا أُحِبُّ الخَرِيفَ لِأَنَّ الرِّيحَ تَحْمِلُنِي إلى أَمَاكِنَ كَثِيرَة. |
bana Son baharda çalışmaya söz veriyor musun? | هَلْ تَعِدِينَنِي بِأَنْ تَعْمَلِي فِي الخَرِيف؟ |
Uğur böceği: Son baharda çalışacağım. Sana bu konuda söz veririm. | الخنفسة: سوف أعْمَلُ فِي الخَرِيف. أَعِدُكِ بِذَالِك. |
Yaprak: Öyleyse bu beneği iyi tut. | الورقة: إذَنْ، تُمَسَّكِي جَيِّدًا بهذِهِ البُقْعَة. |
Sarı yaprak uğur böceğine üçüncü beneği verdi. Öyle ki üç benek onu ağırlaştırdığı için (uğur böceği) yere düştü. | أعْطَتْ الوَرَقَةُ الصَّفْرَاءُ البُقْعَةَ الثَّالِثَةَ لِخُنْفُسَة الَّتِي أَثْقَلَتْهَا البُقَعُ الثَّلاَثُ فَسَقَطَتْ على الأَرْضِ. |
Ve düşer düşmez yağmur yağmaya başladı. | و حَالَ سُقُوطِهَا بَدَأَ الْمَطَرُ يَنْزِلُ مِنْ السَّمَاءِ. |
Uğur böceği: Yağmur ne güzel! | الخنفسة: ما أَجْمَلَ المـَطَرُ. |
Fakat büyük bir bulut uğur böceğine yaklaştı ve şöyle dedi | لكِنَّ غَيْمَةً كَبِيرَةً إقْتَرَبَتْ مِنْ الخُنْفُسة و قَالَتْ: |
Bulut: Ben kış bulutuyum. | الغيمة: أنا غَيْمَةُ شِتَاء. |
Uğur böceği: Ben kışı ve yağmuru seviyorum. | الخنفسة: أنا أُحِبُّ الشِّتَاء و المـَطَر. |
Lütfen bana dördüncü beneği verir misin? | هَلْ تُعْطِينَنِي البُقْعَةَ الرَابِعَةَ مِنْ فَضْلِكَ؟ |
Sana kışın çalışmaya söz veriyorum. | و أَعِدُكِ بِأَنْ أَعْمَلَ فِي الشِّتَاء. |
Bulut, dördüncü beneği uğur böceğine verdi. | أَعْطَتْ الغَيْمَةُ البُقْعَةَ الرَّابِعَةَ لِلخُنْفُسَة. |
Uğur böceği: Ben ilk baharı, yazı, son baharı ve kışı seviyorum. | الخنفسة: أنا أحِبُّ الرَّبِيعَ وَ الصَّيْفَ وَ الْخَرِيفَ وَ الشِّتَاء. |
Hoş vakit geçirmek için daima çiçeklerle yüzmeyle güzel rüzgarla ve hoş yağmurla birlikte çalışacağım. | سَوْفَ أَعْمَلُ دَائِمًا حَتَّى أَسْتَمْتِعَ بِالأَزْهَارِ و بِالسِّبَاحَة وَ بِالرِّيحِ الجَمِيلَةِ و بالمـَطَرِ الرَّائِعَة |
Böylece Uğur böceği dört mevsimin güzel olduğunu öğrendi. | وهَكَذَا تَعَلَّمَتْ الخُنْفُسَة أنَّ الفُصُولَ الاَرْبَعَةَ جَمِيلَة. |
Eğer vaktin kıymetini bilir ve onu ziyan etmezsek daha güzel olur. | و تُصْبِحُ أَجْمَل إذا عَرَفْنَا قِيمَةَ الوَقْتِ فِيهَا وَ لَمْ نُضَيِّعْ |
0 responses on "Tembel Uğur Böceği"